29 Nisan 2012 Pazar

Marmara Üniversitesi İstatistik Bölümü Seminerleri Başlıyor

 04.05.2011 saat 13'te Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü İstatistik Bölümü öğrencilerine "Pozitif Düşünmek, Mutlu olmak ve Başarmak" adlı seminerime beklerim. 

Yaklaşık 60 dakika sürecek olan bu seminerde öğrencilere ailelerinden, çevrelerinden, içinde doğup büyüdükleri kültür auralarından sirayet etmiş olan "öğrenilmiş çaresizlik, yakınmacılık, atalet "üzerine düşünmelerini sağlamayı hedeflediği gibi, hayatlarının merkezine "pozitif düşünmeyi, mutlu olmayı ve mücadele etmeyi" koyanların nasıl başarılı olduklarını anlatmaya dönüktür. 
Seminerimizde hiç bir teknik alet kullanılmayacak olup, soru cevap şeklinde katılımcılarla sohbet edilecektir.
Seminerimizin 2 sponsoru vardır. Deneyim açıköğretim dershaneleri ve Nazım kitapevi. Katılımcı öğrencilere katılım sertifikası verilecektir. 

28 Nisan 2012 Cumartesi

YENİ EĞİTİME ADAPTE OLUN


                                 

Eğitim tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Eski Yunan, Roma, Mısır, Çin uygarlıklarında çocukların eğitimleri ile yakından ilgileniliyordu. Dikkati çeken nokta şudur ki Eski Yunan ve Mısır da öğrencilerin sımsıkı bağlandıkları “üstatları” vardı. “Üstat’lar” öğrencilerin derslerini sevmelerini sağlar, ders çalışmayı istemeleri, sınav notlarının yükselmesi için onlara yoldaşlık ederlerdi. Öyle ki, öğrenciler mezun olduktan sonra da üstatlarına bağlı kalırlardı.  Antik Yunanda da eğitim Mısır’dakinden farksızdı. Sokrates öğrencileri etrafına toplar, onlarla birlikte vakit geçirir, sohbet eder, sorular sorar bu yolla öğrencilerin içlerindeki potansiyeli açığa çıkarır, özgüvenlerini arttırır, kendilerini tanımalarını sağlardı. Sofistler şehir şehir gezer çocukların hem hayat okulundaki hem de okul hayatındaki başarılarını yükseltmek için  klavuzluk yaparlardı. Perslerde ise üstatların yaptığı işi pedagoglar yapardı. Çocuklara taa o çağlarda öğrenmeyi öğretmede mahir pedagoglar tutarlardı. Çağlar ilerledikçe bu gelenek unutuldu, dershaneler, butik merkezleri, özel öğretmenler çıktı. Çocuğa bilgi verilmekle başarıya ulaşması sağlanabilineceğine herkes toptan inandırıldı.

Günümüzde durum nedir?

Günümüzde üstatların/ klavuzların/pedagogların yerini öğrenci koçları almıştır. Ama bunlar içinden mesleğini hakkıyla yapan koçlardan söz ediyoruz. Koçluğun, öğrencilerin performansını ve başarısını arttıran etkili bir sistem olduğu tüm dünyada artık daha fazla kabul görmektedir. Kişisel gelişim ve iş dünyasının yanı sıra koçluk okullarda da başarıyla uygulanmaktadır. Öğrenci koçluğu Kanada, ABD. İngiltere, Avustralya, Fransa, Almanya, Belçika gibi ülkelerde gittikçe yaygınlaşmakta ve bu ülkelerin başarılı okullarınca rağbet görmektedir. 
Bugün ülkemizin Ankara, İzmir, özellikle İstanbul'daki çoğu dershanelerinde "eğitim koçluğu" adı altında oldukça kalabalık yüzlerce öğrenci grubu ile ilgilenmek zorunda olan biçare rehber öğretmenlerin başı bu yüzden ağrıyor. Rehber öğretmenler dershane sahiplerinin dayatmaları sonucu "olmadıkları bir şeyi " yapıyormuş gibi davranmak zorunda kalıyorlar. Bir dershanedeki bir rehber öğretmen sabah, öğlen ve hafta sonu gruplarının (takribi 500 öğrenci ediyor) spesifik sorunlarıyla asla ilgilenemez. Buna ne vakti var var ne de kafası böyle bir şeyi alabilir. Profesyonel bir koçluk en çok 10 öğrenci ile yapılırsa sonuçlar mükkembele yaklaşır. İdeal sayı 10'u geçmemelidir.

Ülkemizde  “çocuğumu alır dershaneye verir, birde özel matematik öğretmeni tutarım” kolaycılığına kaçılıyor. Eğitimin “salt bilgileme”, bilgi aktarımıyla özdeş olduğu kabul ediliyor. Bilgilemenin her şeyden yüce ve üstün olduğunu inanılıyor. Avrupa’da ise farklı ve ilginç bir süreçle önemli gelişmeler kaydediliyor. Eğitimin “bilgileme” kısmının yanında psikolojik arka planı göz ardı edilmiyor. Her ikisinin de entegre olduğu, el ele tutuştuğu yeni bir sistem yaygınlaşmış durumda. Kimi öğrenci koçları başarıyı çoğaltıyor. Öğrenci 5 yapacakken 10 yapıyor. Avrupa tedirgin olmak yerine adapte olmayı tercih ediyor ve bu sistem sayesinde Avrupa’da pek çok ailenin yüzü eskisinden daha fazla gülüyor.

YENİ GERÇEKLİK: ÖĞRENCİ KOÇU
Yeni bir çağdayız ve düşünceleri, karar alışları, gelecek planları, yaşam tarzları ile bizlerden çok farklı olan yepyeni bir nesil ile karşı karşıyayız. Bizim gibi olmadıkları için onları suçlu, kendimizi haklı göremeyiz. Suçlamak sadece bir problem içerisinde sıkışmanın ve problemi kalıcı hale getirmenin mükkembel bir yoludur. Çözümün bir parçası olmayan, sorunun bir parçası olur, demiş Goethe. Öyleyse bu yeni nesil ile ilgili hoşnut olmadığımız bir şey varsa, değiştirmek, çözmek için bir şeyler yapmalıyız, yapmayacaksak şikâyet etmemeliyiz.

Bugün eskisinden daha çok öğrencilerinden şikayetçi velilere rastlıyoruz. Hepsi genelde şunu söylüyor: Çocuğum
Hayatta başarılı bir insan olmak istiyor.
Başarılı olmak için neler yapması gerektiğini biliyor.
Bunları niçin yapması  gerektiğini de biliyor.
İsterse nasıl yapabileceğini de biliyor.
Yapmamakla neler kaybedeceğini, yaparsa neler kazanacağını da biliyor.
Ama yine de bir şey yapmıyor, bir türlü eyleme geçmiyor, onu durduran nedir?

Onları durduran eyleme geçememektir. Bugün aldığı kararı yarım saat sonra unutmasıdır. Düşündüğünü hayata geçirme/uygulama becerisinden yoksun oluştur, diğer bir ifadeyle atalettir. Yeni gerçeklik olarak da adlandırdığımız koçluğun sağladığı büyük avantajlardan biride “yapmayı düşünmek ile yapmak arasındaki boşluğu kapatmasıdır. Atalete savaş açması, öğrenciyi harekete geçirmesidir. Koçluk, tembelliği yenmek isteyen atalet savaşçıları için ilk ve tek alternatiftir.

Koçluk Sözleşmesi imzalandıktan sonra koçun yaptığı ilk şey öğrenciyi harekete/eyleme/ geçirmek, bu yolla ataleti yok edip şaşırtıcı sonuçlar almaktır.  Çünkü bir koç her zaman sonuç odaklı çalışır. Koçun psikologdan farkı da budur. Psikolog geçmiş, koç gelecek odaklı çalışır. Özetleyecek olursak: Eylem + Sonuç = Gelecek.

GEÇİCİ EBEVEYNLİK
Bugün daha çok insandan dershanelerin, özel öğretmen tutmanın bir fayda getirmediğini duymaktayız. Dershaneye giden ya da özel öğretmen tutan her 100 öğrenciden ancak 5’i bir bölüme girebilmektedir. Bu acı sonuçlara rağmen veliler çocuklarını ısrarla dershanelere yollamaya, özel öğretmen tutmaya devam etmektedir. Bunu herkes bilir: Eğer her zaman daima yaptığınız şeyi yaparsanız, her zaman daima elde ettiğiniz şeyi elde edersiniz. Eğer daha önce yaptığınız şey işe yaramıyorsa farklı bir şey denemeniz kim ne söylerse söylesin kazancınıza olacaktır.
 Sınavın dershane de kazanılamayacağına inanan koçlar, dershane, okul, ev üçgeninde öğrencinin bütün süreçlerinin sıkı bir biçimde takibini yapıp, kaçış yollarını tıkamakta ve raporlarla velileri bilgilendirmektedir. Koçluk sözleşmesi imzalandığı andan itibaren geçici ebeveynlik hakkını koç veliden devralır.



NASIL BAŞARILI OLUNABİLECEĞİ HAKKINDA EN UFAK BİR FİKİR SAHİBİ OLMAYAN ÇOCUKTAN “BAŞARILI OLMASINI BEKLEMEK” GERÇEKÇİ MİDİR?
Pek çok öğrenci velisi yaygın bir hatanın içindedir. Araştırma bulguları da göstermektedir ki pek çok veli  “nasıl başarılı olunacağı” üzerine çocuklarına hiçbir eğitim verdirmemekte, onlardan direkt olarak “başarılı olmalarını” “bilgileme” yoluyla beklemektedir. Dünya olimpiyatlarına ilk defa katılacak bir maratoncuyu olimpiyatlar hakkında aydınlatmadan harala gürele koşu pistine yollayıp derece yapmasını beklemek…  Bu gerçekçi değildir. Öğrenci koçu öğrenciye önce “nasıl başarılı olunacağını” öğretir sonra “başarılı olması” için başarmak sanatı üzerine bildiklerini paylaşır, ona yarenlik eder. Başarılı sınav sonuçları almak için önce “nasıl başarılı olunacağının” teorik düzlemde anlatılması öğrenciye yaşıtlarından farklı bir avantaj sağlayacaktır. Yaptığı iş hakkında fikir sahibi olan ile fikir sahibi olmayan biri arasında fark vardır.

ZOR OLAN SINAVLAR DEĞİL, ONU ZORLAŞTIRAN BİZİM BAKIŞ AÇIMIZDAKİ BİLGİSİZLİĞİMİZDİR.
Normal durumlarda yetişkinler bile birkaç başarısız girişimlerinden sonra pes ederken, yüzlerce hatayı ardı ardına yapan çocuklar bu durumu nasıl aşacaklar?

Çoğu öğrenci, Matematik, Fen, Sosyal, İngilizce gibi derslerin getirdiği somut baskının yanında, kaygı, endişe, acı, kaçma, bıkkınlık, pes etmek, dikkatini verememek, hırs yapamamak, mazeret bulmak, gibi psikolojik etkenlerinde baskısı altındadır. Çok az aile işin bu boyutunun farkındadır. Matematik, Fen, Sosyal, İngilizce başarısızlığı geçici olarak öğrenciyi durdurabilir; öğrenciyi kalıcı olarak durduran ise inanç sistemidir/bakış açısıdır/tutumlarıdır. “Akıllı insan neyi ihmal etmemesi gerektiğini bilir” diye bir manidar söz vardır.  Psikolojik boyutların hesaba katılmadığı bir sınava hazırlık süreci büyük ölçüde istenen sonuçları vermeyecektir. SBS/YGS/LYS/KPDS/TUS/KPSS…gibi sınavlarda kim ne söylerse söylesin başarının %1’i bilgilenme ise %99’u  azim/hırs ve istektir.

Her öğrenci kendini bekleyen sınavlara hazırlanma yollarını detaylarıyla bilmelidir. Bu konuda en iyi yol, çok fazla sınav tecrübesi olan bir uzmandan başkası olamaz.



19 Nisan 2012 Perşembe

Altıntepe Fen Bilimleri Merkezi Dershanesi Seminerlerimiz Başlıyor

21-22 Nisan 2012 günü cumartesi ve pazar günü
ALTINTEPE FEN BİLİMLERİ MERKEZİ DERSHANESİ'nde "motivasyon ve başarı semineri" vereceğim.
7. ve 8. sınıflar  21 nisan 2012  Saat:10- 12 - 14- 16 (4 oturum yapılacaktır)
11. ve 12. sınıflar, 22 nisan 2012- Saat: 10- 12 - 14- 16 (4 oturum yapılacaktır).

5 Nisan 2012 Perşembe

Kutsal'a Yönelmek, Zorlukları Göğüslemek

Kur’anın “RUM SURESİ” 58. AYETİ’inde  “insanlar için her türlü örneği getirdik buyuruluyor. Fakat öyleyse biz Müslümanlar neden Kur’anı yalnızca dini ve ahlaki bir kitap olarak düşünürüz? Sahi Kur’an yalnızca dini, ahlaki konularda mı yol göstericidir? İnsanlığı ilgilendiren daha başka konularda da fikir veriyor mudur? Acaba Kur’anın ders çalışmayan öğrencilere ya da okul hayatında gayretsiz olan o büyük öğrenci kalabalıklarına diyecek bir sözü var mı? Her yıl büyüdükçe ders çalışmayı bırakan öğrencilere bireysel gelişim, neden ders çalışması gerektiği ile ilgili yol göstericilik, ders çalışmak için motivasyon, zorluklarla mücadele gibi konularda da Kur’an hüküm getirmiştir? Çok ilginçtir ki Kur’anın 58.  suresinin adı “MÜCADELE SURESİ”dir. Bu surede yalancı peygamberler, dinden dönenlerle mücadele değil, başarılı olanların “derecelerle yükselmesi”nden yani öğrenci koçluğundaki meşhur lugat ile başarılıysan ödül alırsın’ önermesinden söz edilen surelerin bulunması bizi hayrete düşürmektedir.
Peki siyer okumaları ile başarılı olmak arasında bir ilişki var mıdır? Öğrenciler Hz. Muhammed’in hayatından hisseler kaparak ders çalışmak adına içlerinde bir kıpırtı yaratabilirler mi? Öğrencilerdeki okullarına ve derslerine karşı her geçen gün büyüyen ilgisizlikleri siyer okumaları ile sona erer mi?
Allah resulü yaşamında pek çok makamlara çalışarak, çabalayarak, ter dökerek, gelmiş, pek çok mesleği böylece hak edebilmiştir. Nitekim o “MÜJDECİ”, “UYARICI”, “AYDINLATICI”, “YOL GÖSTERİCİ”, “DİN LİDERİ”, “DEVLET REİSİ”, “ÖĞRETMEN”, “ÖĞRENCİ”, “VAİZ”, “KOMUTAN”,  “ÇOBAN”, “TÜCCAR”,  “KADI” dır. AHZAB SURESİ” 21. AYETİ’inde “Rasulallah’ta üsvei hasene vardır” buyurulmuştur. Üsve-i Hasene demek “en mükkembel bir örnek” demektir. Yani O’nun yaşamında aradığımız şeyin en mükkembel örneklerini bulabiliriz. O halde yaşları ilerledikçe derslerinden ve okullarından uzaklaşıp başka alemlere dalan öğrencilere yararlı olabilecek bir takım bilgileri Peygamberimizin yaşamından örneklerle sağlamak mümkün olabilir mi? Yoksa söze konu öğrenciler için yararlı hiç bir girişim fayda etmez mi? 
Bu soruların cevabını almak için "Kutsala Yönelmek, Zorlukları Göğüslemek" adlı seminirimizde bir araya geliyoruz. Gelin; tanışalım, konuşalım, paylaşalım...
Psiko-Eğitsel Koçluk Mrkz.
Hak İş Mrkz. K.2. D:38. Bahariye-Kadıköy

13 Kasım 2010 Cumartesi

KAZANMAK BEYİNDE BAŞLAR

Gerek okullar olsun, gerek kolejler gerekse dershane ve etüt merkezleri olsun niçin yüzde yüz başarılı olamıyorlar? Onca kitap, dergi, test dağıttıkları halde sonuçlar neden değişmiyor? Her branştan alanında uzman öğretmenleri çalıştırdıkları halde  sonuçlar istedikleri gibi neden olmuyor? Öğretmenler en çok öğrencilerinin nelerinden şikayetçi? Peki ya veliler, onlar niçin mutsuz? Onbinlerce veli çocuklarının eğitimleri için servet harcadıkları halde karşılığını alamadıklarını neden söylüyorlar? Peki ya okul müdürleri? Onlar öğrencilerin performanslarından niçin memnun değil? Üniversitesiz il kalmadığı halde niçin üniversite sınavlarından sonra hala pek çok kontenjan boş kalıyor? Ne oluyor da eğitim-öğretim istenen sonuçları vermiyor? Buna verecek cevabımız var mı?
Bu seminerde yukarıdaki sorunları konuşmak için buluşuyoruz. Mazeret bulmayın, gelin.  Merak ettiğiniz soruların cevapları için "KAZANMAK BEYİNDE BAŞLAR" adlı seminerimize bekliyoruz.
Beyin Gücü Psiko-Eğitisel Koçluk Merkezi/ Bahariye Cd. -Kadıköy- İst.
 Tel: 533 688 59 24

7 Kasım 2010 Pazar

Ders Çalışmayan Öğrencileri Yakından Tanıyalım

Günümüz okullarının, dershanelerinin, butik merkezlerinin ve ailelerin en önemli sorunlarının başında ders çalışmayan öğrenciler geliyor. Bugün çevremizde eskiye oranla artık daha fazla çocuk ders çalışmayı önemsemiyor. Eskiden ders çalışmayan öğrenciler yok muydu? Vardı elbette. Ancak sorun şu ki, eskiye oranla bugün daha çok insan sırf bu yüzden aile içi  sorun yaşıyor. Ders çalışmayan bir nesil duvar gibi duruyor karşımızda. Tembellik çocukları yakalayıp kuyunun içine çekiyor. Giderek daha çok çocuk sınırı aşıp “ders çalışmamayı” kendinde hak görme eğiliminde.  Bunda bir sorun yok gibi gözükebilir ancak insanı tedirgin eden tarafı şu: Bunu niçin yaptıklarını bilmiyorlar.   “Onlar için yapılacak bir şey yok mu?” Bugün ebeveynler, okul ve dershane yöneticileri, hatırı sayılır öğretmen grupları artık bu soruyu soruyorlar. Bilim çevrelerinden bir yanıt bekliyorlar. Başında benim bulunduğum son derece amatör bir grup, yine aynı ölçülerde amatörce yapmış olduğu deneysel bir çalışmanın sonuçlarıyla yüzleştiği zaman durumun sanıldığından daha da kötü olduğunu gördü. Toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren bu baş ağrıtan soruna yakından bakmak, çözüm önerilerini konuşmak, kendinize ve çevrenize bir fayda sunmak için bu programa katılmanızı öneririm.
Beyin Gücü Psiko-Eğitsel Koçluk Mrkz.
Bahariye Cd. Kadıköy İst.
Tel:0 533 688 59 24