Eğitim tarihi
insanlık tarihi kadar eskidir. Eski Yunan, Roma, Mısır, Çin uygarlıklarında
çocukların eğitimleri ile yakından ilgileniliyordu. Dikkati çeken nokta şudur
ki Eski Yunan ve Mısır da öğrencilerin sımsıkı bağlandıkları “üstatları” vardı. “Üstat’lar” öğrencilerin derslerini sevmelerini sağlar, ders
çalışmayı istemeleri, sınav notlarının yükselmesi için onlara yoldaşlık
ederlerdi. Öyle ki, öğrenciler mezun olduktan sonra da üstatlarına bağlı kalırlardı.
Antik Yunanda da eğitim Mısır’dakinden farksızdı. Sokrates öğrencileri
etrafına toplar, onlarla birlikte vakit geçirir, sohbet eder, sorular sorar bu
yolla öğrencilerin içlerindeki potansiyeli açığa çıkarır, özgüvenlerini
arttırır, kendilerini tanımalarını sağlardı. Sofistler şehir şehir gezer
çocukların hem hayat okulundaki hem de okul hayatındaki başarılarını yükseltmek
için klavuzluk yaparlardı. Perslerde ise
üstatların yaptığı işi pedagoglar yapardı. Çocuklara taa o çağlarda öğrenmeyi
öğretmede mahir pedagoglar tutarlardı. Çağlar ilerledikçe bu gelenek unutuldu, dershaneler, butik merkezleri, özel öğretmenler çıktı. Çocuğa bilgi verilmekle başarıya ulaşması sağlanabilineceğine herkes toptan inandırıldı.
Günümüzde durum nedir?
Günümüzde üstatların/
klavuzların/pedagogların yerini öğrenci koçları almıştır. Ama bunlar içinden mesleğini hakkıyla yapan koçlardan söz ediyoruz. Koçluğun,
öğrencilerin performansını ve başarısını arttıran etkili bir sistem olduğu tüm
dünyada artık daha fazla kabul görmektedir. Kişisel gelişim ve iş dünyasının yanı sıra
koçluk okullarda da başarıyla uygulanmaktadır. Öğrenci koçluğu Kanada, ABD.
İngiltere, Avustralya, Fransa, Almanya, Belçika gibi ülkelerde gittikçe
yaygınlaşmakta ve bu ülkelerin başarılı okullarınca rağbet görmektedir.
Bugün
ülkemizin Ankara, İzmir, özellikle İstanbul'daki çoğu dershanelerinde "eğitim koçluğu" adı altında oldukça kalabalık yüzlerce öğrenci grubu ile ilgilenmek zorunda olan biçare rehber öğretmenlerin başı bu yüzden ağrıyor. Rehber öğretmenler dershane sahiplerinin dayatmaları sonucu "olmadıkları bir şeyi " yapıyormuş gibi davranmak zorunda kalıyorlar. Bir dershanedeki bir rehber öğretmen sabah, öğlen ve hafta sonu gruplarının (takribi 500 öğrenci ediyor) spesifik sorunlarıyla asla ilgilenemez. Buna ne vakti var var ne de kafası böyle bir şeyi alabilir. Profesyonel bir koçluk en çok 10 öğrenci ile yapılırsa sonuçlar mükkembele yaklaşır. İdeal sayı 10'u geçmemelidir.
Ülkemizde “çocuğumu alır dershaneye verir, birde özel
matematik öğretmeni tutarım” kolaycılığına kaçılıyor. Eğitimin “salt
bilgileme”, bilgi aktarımıyla özdeş olduğu kabul ediliyor. Bilgilemenin her
şeyden yüce ve üstün olduğunu inanılıyor. Avrupa’da ise farklı ve ilginç bir
süreçle önemli gelişmeler kaydediliyor. Eğitimin “bilgileme” kısmının yanında
psikolojik arka planı göz ardı edilmiyor. Her ikisinin de entegre olduğu, el
ele tutuştuğu yeni bir sistem yaygınlaşmış durumda. Kimi öğrenci koçları başarıyı
çoğaltıyor. Öğrenci 5 yapacakken 10 yapıyor. Avrupa tedirgin olmak yerine
adapte olmayı tercih ediyor ve bu sistem sayesinde Avrupa’da pek çok ailenin
yüzü eskisinden daha fazla gülüyor.
YENİ GERÇEKLİK: ÖĞRENCİ KOÇU
Yeni bir çağdayız ve düşünceleri,
karar alışları, gelecek planları, yaşam tarzları ile bizlerden çok farklı olan
yepyeni bir nesil ile karşı karşıyayız. Bizim gibi olmadıkları için onları
suçlu, kendimizi haklı göremeyiz. Suçlamak sadece bir problem içerisinde
sıkışmanın ve problemi kalıcı hale getirmenin mükkembel bir yoludur. Çözümün
bir parçası olmayan, sorunun bir parçası olur, demiş Goethe. Öyleyse bu yeni
nesil ile ilgili hoşnut olmadığımız bir şey varsa, değiştirmek, çözmek için bir
şeyler yapmalıyız, yapmayacaksak şikâyet etmemeliyiz.
Bugün eskisinden daha çok öğrencilerinden
şikayetçi velilere rastlıyoruz. Hepsi genelde şunu söylüyor: Çocuğum
Hayatta
başarılı bir insan olmak istiyor.
Başarılı
olmak için neler yapması gerektiğini biliyor.
Bunları
niçin yapması gerektiğini de biliyor.
İsterse
nasıl yapabileceğini de biliyor.
Yapmamakla
neler kaybedeceğini, yaparsa neler kazanacağını da biliyor.
Ama
yine de bir şey yapmıyor, bir türlü eyleme geçmiyor, onu durduran
nedir?
Onları durduran eyleme geçememektir. Bugün aldığı kararı yarım saat
sonra unutmasıdır. Düşündüğünü hayata geçirme/uygulama becerisinden yoksun
oluştur, diğer bir ifadeyle atalettir. Yeni gerçeklik olarak da adlandırdığımız
koçluğun sağladığı büyük avantajlardan biride “yapmayı düşünmek ile yapmak
arasındaki boşluğu kapatmasıdır. Atalete savaş açması, öğrenciyi harekete
geçirmesidir. Koçluk, tembelliği yenmek isteyen atalet savaşçıları için ilk ve
tek alternatiftir.
Koçluk Sözleşmesi imzalandıktan sonra koçun yaptığı ilk şey
öğrenciyi harekete/eyleme/ geçirmek, bu yolla ataleti yok edip şaşırtıcı sonuçlar
almaktır. Çünkü bir koç her zaman sonuç
odaklı çalışır. Koçun psikologdan farkı da budur. Psikolog geçmiş, koç gelecek
odaklı çalışır. Özetleyecek olursak: Eylem + Sonuç = Gelecek.
GEÇİCİ EBEVEYNLİK
Bugün daha çok insandan dershanelerin, özel öğretmen tutmanın bir
fayda getirmediğini duymaktayız. Dershaneye giden ya da özel öğretmen tutan her
100 öğrenciden ancak 5’i bir bölüme girebilmektedir. Bu acı sonuçlara rağmen
veliler çocuklarını ısrarla dershanelere yollamaya, özel öğretmen tutmaya devam
etmektedir. Bunu herkes bilir: Eğer her zaman daima yaptığınız şeyi
yaparsanız, her zaman daima elde ettiğiniz şeyi elde edersiniz. Eğer daha
önce yaptığınız şey işe yaramıyorsa farklı bir şey denemeniz kim ne söylerse
söylesin kazancınıza olacaktır.
Sınavın dershane de kazanılamayacağına inanan
koçlar, dershane, okul, ev üçgeninde öğrencinin bütün süreçlerinin sıkı bir
biçimde takibini yapıp, kaçış yollarını tıkamakta ve raporlarla velileri
bilgilendirmektedir. Koçluk sözleşmesi imzalandığı andan itibaren geçici ebeveynlik hakkını koç
veliden devralır.
NASIL BAŞARILI
OLUNABİLECEĞİ HAKKINDA EN UFAK BİR FİKİR SAHİBİ OLMAYAN ÇOCUKTAN “BAŞARILI OLMASINI
BEKLEMEK” GERÇEKÇİ MİDİR?
Pek çok öğrenci velisi yaygın bir
hatanın içindedir. Araştırma bulguları da göstermektedir ki pek çok veli “nasıl
başarılı olunacağı” üzerine çocuklarına hiçbir eğitim verdirmemekte,
onlardan direkt olarak “başarılı olmalarını”
“bilgileme” yoluyla beklemektedir. Dünya
olimpiyatlarına ilk defa katılacak bir maratoncuyu olimpiyatlar hakkında
aydınlatmadan harala gürele koşu pistine yollayıp derece yapmasını
beklemek… Bu gerçekçi değildir. Öğrenci
koçu öğrenciye önce “nasıl başarılı
olunacağını” öğretir sonra “başarılı
olması” için başarmak sanatı üzerine bildiklerini paylaşır, ona yarenlik
eder. Başarılı sınav sonuçları almak için önce “nasıl başarılı olunacağının” teorik düzlemde anlatılması öğrenciye
yaşıtlarından farklı bir avantaj sağlayacaktır. Yaptığı iş hakkında fikir
sahibi olan ile fikir sahibi olmayan biri arasında fark vardır.
ZOR OLAN SINAVLAR
DEĞİL, ONU ZORLAŞTIRAN BİZİM BAKIŞ AÇIMIZDAKİ BİLGİSİZLİĞİMİZDİR.
Normal
durumlarda yetişkinler bile birkaç başarısız girişimlerinden sonra pes ederken,
yüzlerce hatayı ardı ardına yapan çocuklar bu durumu nasıl aşacaklar?
Çoğu öğrenci,
Matematik, Fen, Sosyal, İngilizce gibi derslerin getirdiği somut baskının
yanında, kaygı, endişe, acı, kaçma, bıkkınlık, pes etmek, dikkatini verememek,
hırs yapamamak, mazeret bulmak, gibi psikolojik etkenlerinde baskısı
altındadır. Çok az aile işin bu boyutunun farkındadır. Matematik, Fen, Sosyal,
İngilizce başarısızlığı geçici olarak öğrenciyi durdurabilir; öğrenciyi kalıcı
olarak durduran ise inanç sistemidir/bakış açısıdır/tutumlarıdır. “Akıllı insan
neyi ihmal etmemesi gerektiğini bilir” diye bir manidar söz vardır. Psikolojik boyutların hesaba
katılmadığı bir sınava hazırlık süreci büyük ölçüde istenen sonuçları
vermeyecektir. SBS/YGS/LYS/KPDS/TUS/KPSS…gibi sınavlarda kim ne söylerse
söylesin başarının %1’i bilgilenme ise %99’u
azim/hırs ve istektir.
Her öğrenci kendini bekleyen
sınavlara hazırlanma yollarını detaylarıyla bilmelidir. Bu konuda en iyi yol,
çok fazla sınav tecrübesi olan bir uzmandan başkası olamaz.